PROJE İSMİ | AMACI | DURUM | BAĞLANTI LİNK |
---|---|---|---|
100 Yazar 100 Eser | Cumhuriyetimizin 100. yılına özel | Tamamlandı | Satın Alabilirsiniz |
Kudüs | Kanayan Yaramız | Tamamlandı | Satın Alabilirsiniz |
Yarım Kalan Hikayeler | Herkesin bir hikayesi vardır | Eser alımı tamamlandı | Eser Paylaşımı |
Öğretmenim | Sizi etkileyen öğretmeninizi anlatın antolojide yer verelim | Devam ediyor | Eser Paylaşımı |
Ortadoğu şiir yarışması | 3 kişiye ödül verilecek | Devam ediyor | Eser Paylaşımı |
Güle Revan | 40 Yazar 40 Naat | Eser alımı tamamlandı | Satın Alabilirsiniz |
O GÜNLERDEN KALANLAR
Bu koku! Evet tereyağı kokusuydu beni uykudan uyandıran gecenin bir yarısında.Kaç yaşındayım bilmiyorum ,küçüktüm onu çok iyi biliyorum. Çünkü annemin “çok küçükler kaldırmayalım sahura sonra oruç tutacağız diye tutturuyorlar” dediği yıllardı.Evet çocukluğumun 30 Ramazan’ı her sahur bizim evde hep tereyağının o muhteşem kokusuyla uyanırdık. Akşamdan onca tembihlemelere rağmen hiç kaçırmaz kalkardık sahura. Kalkardık diyorum beş kız kardeştik aynı odada yatan.Ablamın her seferinde biz uyanmayalım diye sessizce odadan çıkma çabasını hep boşa çıkarırdık. Biz ne yapar eder kalkardık sahura ve o sofraya otururduk. Artvinler ,Gümüşhaneliler bilir sironu. Bu tereyağının sebebi işte oydu.Mutlaka her gece olmazsa olmazımızdı bizim sahur sofralarımızın. Sahurdan sonra uyusak olmaz mı? Asla… Babamın o yanık sesiyle okuduğu kur’an-ı Kerim’i anlamasak da dinlemek..O huzurlu buğulu sesi ömrümce hep kulağıma yüreğime hapsettim.
Ve sahur yediğimiz için inatla oruç tutardık. Hatırlıyorum da ara sıra su içerdik gün içinde. Ama hiçbir şey yemezdik orucumuz bozulur ! diye… ilk oruçlarımdı bunlar benim. Babam için ne çok kıymetliydi, her orucumuz için üzerinde at üstünde Atatürk resmi olan demir iki buçuk lira verirdi.Arada su içtiğimizi übilse belki vermezdi. Ama babacığım bilse de verirdi o merhametli yüreği bize kıyamazdı.
Ramazan’da evdeki işler daha ağır işlerdi bizde,çok görüldü patırtı olmazdı. Biz bahçede oynardık.Annem “çok koşturmayın susarsınız diye defalarca uyarısını aldırmazdık” Zaten çok susayınca caminin içeşmesinden su içiyorduk ki…
Saat 4.00 oldu mu ikindi namazından sonra babam ev sahibimizin evine giderdi mukabele okumak için .O zamanlar TV’ Radyo telefon yok çokça Kur’an okumayı bilen de yokdu o zamanlar bizim oralarda. Mahallemizde Kur’an okumasını bilenler biri de Hafız abiydi.Yani babam..
Beyaz tülbentli, gülsuyu,hacı misi kokulu teyzeler mukabele dinlemeye gelişlerdi.Hepsi aynı huzurla ,huşu ile dikkatle dinlerlerdi. Babamın o yanık sesinden çıkan Kuran’ı dinlerken kiminin gözünden yaş aktığını görürdüm veya tülbenti ile silerken.Bu samimi sahne ömrümce hep aklımda kaldı.
Sonra iftar telaşı ve mutfağımızdaki kokular… Annem en güzel yemeklerini yapardı hep Ramazan’da.Ya da bize öyle gelirdi.Ama güveç babamın işiiydi .Mutlaka bir ya da iki defa yapılırdı Ramazan’da.Babam binbir hevesle yer sofrasına kurar ,önüne güvece alırdı. Evet bizim evin güveç ustası babamdı.Onun sebzeleri doğramasını seyretmek ne güzeldi bir bilseniz. Hayran hayran izlerdik.Kız çocuğu olan babalar, özellikle yemek yapıp mutfağa girin..Yemek yapan babalara hayran kalırı kızları
Misafirsiz kalmazdı sofralarımız…Bu kalabalık iftar sofraları ,2,3 ayrı sofra açılması, çocukların tııpkı oruçluymuş gibi ezanı beklemeleri Ramazan’ın bereketindendi sanırım…
Sonra teravihe koşturmaca .Biz babamdan önce giderdik camiye. Evimiz caminin bitişiğindeyd.i Camimiz tertemiz mis gibi kokuyordu. Bizde adettendi Ramazan gelmeden birkaç gün önce camimizin imamı hoparlörden tüm mahalleye seslenir “falanca gün cami temizlenecek “hanımlardan destek isterdi.Hiç gitmezler mi ?O gün eli ayağı tutan , mahallenin tüm hanımları camiyi temizlemeye koşarlardı. Bilmem “cami temizleyenin başı hiç ağrımaz” sözüne, ya da sevabı için…Mutlaka bizim camimiz her Ramazan tertemiz yapılırdı aynı heyecanla. Bizim de görevimiz yıkanan tespihleri tek tek yerlerine asmak olurdu. Herhalde oyıllarda dünyanın en zevkli oyunuydu bu bizim için. Caminin kapısında cemaati güler yüzle karşılardık onlar da bize selam verir dua ederlerdi.Teravihin en güzel anlarından biri de dağıtılan külah içindeki akide şeker ve lokumdu. Bizim için o kadar kıymetliydi ki o yıllarda nasıl yiyeceğimizi blemezdik Hatta kimimiz saklardı sonra yemek için.
Büyüklerimizi taklit eder onlarla beraber eğilir kalkardık namazımızı kıldık zannederek… Arada gülme krizlerimi tutmaz değildi.. Çocukluk işte.
O huzurlu yılların en huzurlu anları…
Sokaklarda bir şenlik olurdu teravih çıkışları. komşular konuşa konuşa güle eğlene evlerine dağılırlardı.Yaz akşamlarına denk geldiyse de muhabbet bahçelerde devam ederdi.
Evde ise Ablam da annem sahur telaşına düşmüşlerdi bile. “Ne yapalım sahura” diye sorarlardı hiç bıkmadan her akşam.İşte o zaman biz devreye girerdik ;”siron kete” diye liste verirdik. Bu hep böyle oldu o güzel Ramazan günleri.
Hayatıma çok şey kattı dostluğun, komşuluğun, müslümanca yaşamanın, sevginin, birlikteliğin aile olmanın ne demek olduğunu ben hep o günlerden öğrendim ..İyi ki de…
Saime Fındıkçı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.