23 Şubat 2024 Cuma
Düşünüyorum
Yazılabilirdi sana da satır satır şiirler
Hakeder miydin, bilmiyorum
Çekebilirdi kalbim senin için de zikirler
Sevebilirdim bir ihtimal diyorum
Yağmur sonrası, duygu selleri içinde inilder
Sana neyi, nasıl ifade edebilirim?
Kırık bir kalbin çarpıntısıyla yaşıyorum…
Bursa akşamlarına yalnızlık esince
Sesimi ağlamaklı bir tını kesince
Kaybolmayı her gün daha çok istedim
Yaşamayı gerçek bir ölüme yeğleyince
Olanca kuvvetimle sıkıyorum ruhumu
Ah bir çıksa da görebilsem uçuşunu
Desem ki sonra: “dünya varmış be kalbim”
Ne kaçırmışım, yoktan yere huzurumu
Şarkılardan kaçar mı insan ?
Buruk bir melodinin kursağında ölüyorum…
ÖMER CAN KAPLAN
Gecelerden bir gece,sıradan değil bu kez
Lapa lapa karla yıkanan karanlığın beraatine şahidim
Şahidim
Çünkü öznesi benim bu karlı gecenin
Baykuş, yarasa ve kara kedi
Dünyanın en pak raflarında tutuluyor şuan
Koyu bir köpükle yıkanıyor dünya
Ağaran bir sabaha seriliyor kuruması için güya
Yansıyor bademlere müzminleşen ruhani bir terk edilmişlik
Dışarısı işte göz kırpıyor bana
Pencereden görüyorum sokak lambasının o romantik yalnızlığını
Yanıyor o ve evlerin bacasından tüten dumanı gökyüzüne armağan ediyor
O duman, o sis, o pusarık can yükseliyor göğsüme dokunup tüm hüznümü emerek
Karanlık epriyor bir zamanlar intihara teşbih ettiğim gözlerimi okudukça
Karanlık titriyor bu gece o sıcak ülkeye yaklaşma teşebbüsümü soludukça
Başlangıç, yeni sonların göbek adıdır şafakta
Kediler, köpekler ve diğerleri
Karın tokluğuna açlar, sahiden ıssız bir sokakta
Neyi betimlese gözlerim, ona anlam yüklüyor evim
Ortaokul madalyalarım, kırık lise plaketim, camekandaki aile çerçevesi ve sessizlik
Hani kara kış bile beyazdır ölümcül de olsa
Kalbe ulaşan ince bir soğuk, ince hastalık, ince düşünceler
Onlar da…
Bir sözcükten ibaret hayat benim buruk dudaklarımda
Karda bidayetin gayesi bu olmalı diyorum
Yaşamayı fazla büyütmeden
onu cebime sığdırmalıyım
Dörtnala ve dört yana uzatmalıyım ellerimi
Düşünce, düşüncelere dalmadan kalkarak ayağa
En yukarı, en göğe, en dipsiz zirveye sıçramalıyım bu gece
Çünkü ben
Şahidiyim an’ın ve kendimin
Öznesi benim bu karlı gecenin
Ve kârlı çıkacak da benim sabaha
Güneşin benden utandığına
Ve onun benden sonra uyandığına şahidim
Badema tez atlarla aktığını görüyorum ruhumun
Tezatlarla savaşarak incinen gururumun…
Şimdi
Kibritçi kız kışı üşütüyor tırnaklarımda
Şimdi gece
Şimdi karanlık
Şimdi şeytan üşüyor tapınaklarında
Dudaklarını çatlatıyorum mevsimin alaycı bir tavırla
Kalemin en dokunaklı yeriyle savunuyorum kale’mi
Ne’lerim varsa yok artık
Derelere döktüm çakıları, çatalları
Çıkarttım şapkadan kafamı
Soğuk, kulaklarıma bir eksiği nakşetti
Zaten soğuktan önce şapkaya
Ve şapkadan sonra soğuğa hacet yokmuş
Şahit oldum
Kuşların uçana kadar insanlığına
Ve karlı geceye…
ÖMER CAN KAPLAN
Ben
Buhranla törpülediğin beşer
İnsan “olmak” yolunda
Gözleri ıslandıkça fitili ateşlenen yürek
Besledim tüm gürültünü yutağımda
Ve depindikçe ruhumun toprağında bir kürek
Ben
Buhranla törpülediğin beşer
İnsan “olma” yolunda
Adım adım, beşer beşer
Ve düşe kalka
Filizleniyorum
Şimdi ilk güzün “son” baharı olmalıyız
Biliyorum
Sessizlik can sıkıcı
Kuyumuzda ölü bir hayvan göğe doğru sulanıyor
bir yolculuk esnasında
Isınıyor kanlarımız, düşündükçe
Kırılan bir kalp üşüdükçe
Aslında hasret gideriyorduk
Az kalmıştı, gidiyorduk
Bilinen bir meçhule doğru
Sonra
Vakur bir kahkaha tecelli etti gözlerimize
Sonra tüylerimize bir ürperti
Ve korku ruhumuza
Çekilmek zorundaydık güruhumuza
Sitemli ve istemsiz bir kararla
Veda ediyorduk birbirimiz’lere
Veda
Veda kudurtur en ağırbaşlı iç sesi bile
Bu rüzgar niçin cinnet geçiriyor sandın
Bulutun karaya öfkesi
Karanın beyaza, filizin ağaca
Ağacın toprağa, toprağın insana
Ve insanın insana garezi niçinmiş anlamadın mı
Veda
El ve dağdan oluşur bu vücutlar
Elvedalara meftun…
ÖMER CAN KAPLAN
Her uzvu ayrı köşelerde bedenimin
Elim ayağım donuk bir şekilde dışarıyı izliyorum
Kediler dahi yok ortalıklarda
Gece
kimlerden geçti elime
Tavanda bir deli psikolojisinin orta oyunu oynanıyor
Meddahı yok ortalıklarda
Ben seyrediyorum
O sırada çıkmazda düşünen bir yürek:
Mermerleri tokatlıyor sanki gözlerimde bir çocuk diye sayıklıyor
Lakin can; kızarıyor, tepkisiyle mermerin
Sandalyeme astığım ceket
etine kemiğine büründüğünde gecenin
Kulaklarımda bozuk bir radyo gibi cızırdıyor frekansı geçmişin
Parça parça ayrılıyor bedenimden
her uzvum ayrı köşelere
Gözlerim bir köşeye
Kulaklarım, bacaklarım, ayaklarım
bir köşeye
Bombardımana tutulmuş
o masum ve zahit yürekler gibi
bir nesnenin köşesine siniyorlar
Sahi,
kalbim nerde benim?
Hangi solucan deliğine sindi de
yularını, doğanın acımasızlığına bıraktı
Temelini
hangi mütahit inşa etti sahil kumuyla bu kalbin
Deli koyunlar gibi dönüyor başımda pınarı şeytanın çöplüğündeki kurgular
Kavak gibi sallanıyor bedenim
Her adımım sahte
ve çürümeye yüz tutmuş
ve yürümeye buz
İçime doğru düşüyorum
karanlığa takılıp
Islak, kaygan, soğuk
ve yokuşları sarp olan içime
Kocaman bir yaratık keşfettim orda
Ben ne zaman sızlansam
onun açlık hissini bastırdım
Henüz yavru bir devdi o aslında
Ama zulmetimde sağa sola çarpıp
kargaşa çıkarıyor içimde
Gölgesinde kalan organlarım
bir sera çalışanının nahif isyanlarına benzer bir protesto eğilimi gösteriyorlar
Neye fayda
Gittikçe büyüyor içimdeki o dev
ve devasa gölgesi
Çığ gibi büyüyor ruhumun yamaçlarında çocukluğum
Hala bir anne göğsünün sıcaklığıyla
Ve hala bir baba kucağının sertliğiyle
Ve hala bir Desdemona inadıyla
Ve hala büyümenin o zavallı çaresizliğiyle
Büyük bir kar topuna dönüşüyor çocukluğum
Büyüdükçe
bu devasa bilinmez
parçalıyor uzuvlarımı
Büyüdükçe ben
paramparça olmaya hazır bir şekilde
İçimdeki bir devin kurtuluşuna
ortaklık ediyorum
Kalbim nerde benim
Hangi köşede izliyor
can çekişen yabancıl saflığımı
Ömer Can Kaplan
Ey! beni uçurumdan sarkıtıp gözlerimi süzen felek
İçimde bir alem vardı
Ailem sandığım
Yalazımı söndürdün beni çalkalayarak
Bulandırdın içimi bunaltan kış gecesini
Ne zaman soluğun yapıştıysa enseme
iğnesini damarıma bastırmaya müheyya bir akrep misali
Karaladın içimde magma gibi kıvranan solucan rengi alemi
Ey! beni kurşun kalem gibi sivrilten felek
Gençliğimden istifade etmelisin
Kalbim ne kadar fışkırsa da pamuk tarlalarından
Beni bir kömür çuvalında tutuşturman gerek
Çünkü
gözlerimde; o sıcak, portakalımsı buğusu güneşin
ayak izlerimin henüz kaybolmadığı
ve bilincimin bir zamanlar su toplamış yarasından sızan irinin o kekremsi görüntüsünden geçerken
Beni alıkoyuyor kendimden
“Kendimden” alıkoyan “başkasının kendinden”.
Bir zıpkınla kalbimi parçalayıp, beni kendine getirmelisin.
Belki
dilimin bağları çözülür
ve yüreğim yine çağlar azgın dereler gibi…
ÖMER CAN KAPLAN
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.