BİR KLAS DURUŞ BEYEFENDİSİ (NURİ PAKDİL)

BİR KLAS DURUŞ BEYEFENDİSİ (NURİ PAKDİL) “Kalem, benim kalem.” Diyen büyük üstadın anısına rahmet ve minnetle... Çok uzun seneler ara verdiğim yazma eylemine biraz geç de olsa sosyal medyayı kullanmaya başlayıp o güne kadar varlığından bihaber olduğum Cahit Zarifoğlu’nu keşfedince tekrar bir bağlanma hissiyatı duydum. Cahit Zarifoğlu’nu okudukça kelimelerin zihnimdeki dansına adeta şahit olup tekrar kağıt ve kalemle barış ilan ettim. Peki kimdi bu Cahit Zarifoğlu? Neden zarif şairdi? Neden sözleri beni bu denli derinden etkiliyor, yeniden yazma aşkı aşılıyordu? Bu zarif adamın dünyasını, yaşamını biraz araştırıp irdelerken o da ne adeta dünyanın yuvarlak olduğunu keşfedercesine bir büyük üstadın, bir direnişçinin, bir klas duruş beyefendisi, yazdıklarıyla yaşamı birebir örtüşen Nuri Pakdil’in varlığıyla tanışıyordum. Ve okuduğum ilk sözlerinden biri olan “İnsan durup dururken yazar olmaz, yaza yaza yazar olunur” cümlesi hafızamda çoktan kayıt altına alınmıştı. Kahramanmaraş Lisesi’nde yolları kesişen ve “Yedi Güzel Adam” diye bilinen şair ve yazarlardan biri olan Nuri Pakdil yaşı itibariyle bu gruptakilere ağabeylik yapmıştır. Deneme, eleştiri, şiir ve oyun yazarı olan Pakdil yüreğindeki bitmek tükenmez Kudüs aşkından dolayı “Kudüs Şairi” olarak adlandırılmıştır. 1930’lu yıllardan başlayarak son yüzyıllık dönemde entelektüel İslam düşüncesi çizgisinde gelişen düşünce ve edebiyat hayatımızın öncü isimlerinden biri olmuştur. Bana Nuri Pakdil’i sevdiren en büyük özellik yazmanın onun için hem yüce bir tutku hem de çok ağır bir görev olması, yazdıklarının arkasında durup, yazdıklarını hayatıyla tasdik etmesi. Daha da ötesi yazdıkları neyse kendisi odur. Kendisi neyse sözü de odur. Yazdıkları adeta kendisinin kağıda kaleme dökülmüş halidir. Her zaman hayatı, eylemi ve tavır sahibi olmayı öncelemiş bir yazardır. Onun için önemle ve öncelikle savunulması gereken insanın izzeti ve yüceliğidir. Her cümlesi hayatının, duyduklarının, hissettiklerinin adeta doğal bir uzantısı olarak yerleşir yazılarına. Bütün yazdıkları onurlu, kimlikli, özgürce ve anlamlı bir hayat yaşamak için bir çağrı ve direniş hattına çeker insanı. Haksızlıklara, sömürülere başkaldırıyı bayraklaştıran bir eylem ve ahlak adamıdır. Ahlak anlayışı ve duyarlılığı Kuran’ın ahlak anlayışla birebir örtüşür. Namaza başladığı tarihi hayatında en önemli varoluş ihtilalinin başlangıcı olarak ilan eden yazar insanın eşya iştahı ve tutkusunu onur eksilten bir durum olarak niteler. Beden ve mekan titizliklerinin ruhsal oluşumlara yol açacağına inanır ve hayatının her alanına uygular. Bacak bacak üstüne atarak oturduğunu yahut tıraş olmadan yazı makinasının başına oturduğunu gören olmamıştır asla. Çağdaş edebiyatımızın en simgeci, en üslupçu, en dilci, en sembolist yazarı olan Pakdil “yazar önce niçin yazdığını, kalemi eline alış gayesini düşünen insandır diyerek kendisinden sonraki yazarların omzuna sürekli sorgulanması gereken yükü yıkmıştır. “Yüreğimin yarısı Mekke’dir, geri kalanı Medine’dir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır.” “Yürü kardeşim ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin” Rahmetle yad ediyorum....