PROJE İSMİ | AMACI | DURUM | BAĞLANTI LİNK |
---|---|---|---|
100 Yazar 100 Eser | Cumhuriyetimizin 100. yılına özel | Tamamlandı | Satın Alabilirsiniz |
Kudüs | Kanayan Yaramız | Tamamlandı | Satın Alabilirsiniz |
Yarım Kalan Hikayeler | Herkesin bir hikayesi vardır | Eser alımı tamamlandı | Eser Paylaşımı |
Öğretmenim | Sizi etkileyen öğretmeninizi anlatın antolojide yer verelim | Devam ediyor | Eser Paylaşımı |
Ortadoğu şiir yarışması | 3 kişiye ödül verilecek | Devam ediyor | Eser Paylaşımı |
Güle Revan | 40 Yazar 40 Naat | Eser alımı tamamlandı | Satın Alabilirsiniz |
Aşk Gönlün İhbarıdır
Eline al kalemi, kağıdı ve yaz bakalım aşk nedir ey fani! Mümkün mü? Yüreğini yarıp, içindekileri kalemle tutup, kağıda katıvermek. Mümkün mü, bir sağına bir soluna soluksuz yatıvermek. Ve mümkün mü, çağlayanı nehir diye satıvermek!
Mümkündür belki yaşamıyorken yaşıyormuş gibi yapıvermek!
Asırlara meydan okur yürektense sevdalar. Okur okur da! Sadece asra değil tüm varlığına sela okur kara sevdalar. Onu görünce nasıl nefeslendiğini unutursun. Hava ile cebelleşmeye başlar zerrelerin. Sonra sıtma tutmuş sanırsın tüm bedenini. Öyle bir titreyiş ki bu; dokunursan erirsin, dokunamazsan çürürsün. Sevda işte bu ikisi arasında, ilmek ilmek hayatı nakışlamaktır. Desen desen güzellikler sunmaktır arafta sıkışanlara, dünya debdebesini de unutmayanlara, unutmanın en anlamsızını yaşayanlara. Varlığını ara sıra hatırlatmaktır aşk.
Unutmak, sevdanın koruma kalkanıdır. Unuttuğunu zanneder ulaşılmaza, imkansıza tutkun olduğunu, vurgun olduğunu bilen aşık.
“Ben imkânsız aşklar için yaratılmışım
Ne kavuşmayı bilirim ne unutmayı”
Dinlerken Erol Evgin’i bir şeyler olurdu. Çığırından çıkan zihnin karmaşıklığı ve duyguların çaresizliği ne de çok yorardı masum yüreği. Ah o masum geceler. Bunca güzel düzenin içinde ve her şey yolundayken masumluğunu neden kaybederdi ki! Ne ruh uyumak ister ne beden! Zihin yorgunluktan uyurduda, ah o gözler uyumamak için ne çok direnirdi!
Uykusuzluğun everesti aşan hadsizliği bünyeyi harap etmiş, zihnin sarmallarını topaçlamıştı. Hülya’nın yüreği göğüs kafesini çatlatacaktı. Sanki taştan evi oraya oturmuş da ağırlığından kıvranıyordu yüreği. Sesi boğazına düğümlendi. Ciğergahındaki yangın bağrını da kavuruyordu. Bu nasıl bir susamaktı, buz gibi şelalere salmak gerekti o anda o naciz bedenini. Bir yudum aşklanmaktı isteği. Niye böyle olmuştu ki! Çok yıllar geçmişti. Çok çok aylar bitmişti. Haftalar hep raks etmişti. Günler liğme liğme kıymıştı ömrüne. Kırılmıştı her defasında göremediği ilgiden, duyamadığı tatlı sözden. Kıymetini hissetmemek ne acı bir şeydi. Demlendikçe demleniyor, dem aldıkça acılaşıyordu yaşamak. Demli hayat çok bayattı. Her seferinde delirmenin değirmenini döndürüyordu. Aklını öğüttükçe öğütüyor, unuttukça acısınında bittiğini zannediyordu.
Adı gelmişti aklına hülya’nın. Yusuf yüzlü Murat’ın. “Neden, neden be canözüm. Neden?” diyebildi sadece. Dolunay göğü süslerken, bir eli ağzında diğeri kapının kolunda, canhıraş atmıştı kendini sokağa Hülya. Eliyle ağzını kapamasına gerek yoktu artık. “Neden ay yüzlüm, neden bal gözlüm! Derdin neydi! Derdimiz neydi! Neden korktuk anadan, babadan, akrabadan. Neden çekindik masivadan. Sevmek suçmuydu? Cezaladık kendimizi. Cezaladık sevgimizi. Utanmakla, yok saymakla, bitirdik gençliğimizi. Ben, ben neden bu kadar korktum. Ben neden sahip çıkamadım sana. Bırakma beni diyemedim, sensiz yaşayamam diyemedim. Bunları içime attıkça, için için öldüm ben. İçime kazıdım senin mezarınıda. Yaşadıkça yas tuttu yüreğim. Yaş akıtmadı gözbebeğim.
Çok yoruldum yaşamaktan. Çok yoruldum sensiz kalmaktan. Gecenin koyu karanlığında, ay ışığının altında, derince bir sessizlik uğultusu. Alem onu dinliyordu. Konuştukça, konuştu tüm birikmişliğini. Kusmaktı bu. İçinin kokuşmuşluğunu kusmak rahatlatıyordu belki. Sabaha kadar susmamıştı çünkü. Bangır bangır kendiyle yüzleşiyordu. Yüzsüzlüktendi tüm yaşananlar. İki yüzlülüktendi birde. Cebelleştiği duygularla baş etmek ne mümkündü. Bir yandan kavga ederken kendiyle diğer yandan adımlıyordu güne selam çakan şehrin sokaklarını. Evinden çok uzaklaşmamıştı. Komşuları yavaştan arabalarına binip işe gitmek için hazırlanıyordu. Salya sümük gözyaşı birbirine girmiş, sızılarını anlattıkça kendine gelmişti.
baktığım yerlerde senden izler var
adınla yağarım susuz çöllere
gördüğüm göklerde senden gizler var
adınla yağarım susuz çöllere
gönlüme sığmayan hayalin vardı
lavları püskürten ateşin hardı
özlemin durmadı kalbimi sardı
adınla yağarım susuz çöllere
dünyalık gösteriş aklımı çelmez
sen yoksan yanımda huzurum gelmez
anlatsam dağlara sevdamı bilmez
adınla yağarım susuz çöllere
05/08/2024
Ayperi
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.